Menü
Ana Sayfa En Son Haberler Menü
Sanatçılar

Volkan Uca: ‘Büyüteci sadece çok iyi odaklarsanız odaktaki şeyi yakar veya ateşe verir’

Volkan Uca ile kariyeri için dönüm noktası olan 2022 yılını geride bırakırken bir araya geldik

  • RÖPORTAJ: MELİS ÖZEK
  • 24 Aralık 2022

Telegram kanalımıza abone olarak en güncel içeriklerden ve ayrıcalıklardan haberdar olun.

Türkiye coğrafyasına ait sesleri çağdaş house tınılarıyla harmanlayan tanınmış parçası “Istanbul” da dahil olmak üzere birçok kulüp hitinin yaratıcısı olan, 2022 yılını “Average Doses”, “Stargazer” ve son olarak “Moonlight” gibi başarılı solo projelerle ve “Portentous”, “Out Of Me”, “Addicted” ve “Apollo” gibi ortak çalışmalarla dolu dolu geçiren, son olarak kurucusu olduğu The Sin Records’ın ilk kataloğu, Hakan Akkuş’a ait “I Can’t Be” parçasına yaptığı remiksiyle Spinnin’ Records’da yer alma başarısı gösteren Volkan Uca ile keyifli bir söyleşi için bir araya geldik. Sanatçı ayrıca, Future Forward Media’nın Apple Music’teki DJ miks serisine yepyeni setiyle katkı sağladı.

Kariyerinize 2001 yılında Kuşadası’nda başlamış; müzik, aranje, mix ve master kapsamlarında gelişmek için de cesur adımlar atmışsınız. Bu müzikal serüvenden bahseder misiniz? Volkan Uca olmak neler gerektirdi?

Aslında bu hikaye 2001 yılından çok önce ortaokul ve lise yıllarımda arkadaşlarıma kaset çekerek başladı. CD henüz yoktu. Sonrasında Volkan Uca olmak 17-18’li yaşlarımda Kuşadası’nda 3-7 yaş arasındaki çocuklara mini disko müzikleri çalmayı, mini diskodan sonra tüm ses sistemini devasa bir otelde çay bahçesi gibi olan diskosuna taşımayı, yabancı müşterilere hip-hop R&B müzikler çalmayı, disko bitince de yine tüm sistemi havuza taşımayı, ayrıca bu rutini 3-4 sene boyunca yapmayı, çocuklarla çocuk, turistlerle turist olmayı gerektirdi. Sizin anlayacağınız o yaştaki bir genç için çok yorucu ve zor süreçti ki pes etmenin ucuna kadar geldim, ama bu işi öğrenmek için durumu idare ettim ki bence şu andaki disiplinim, iş ahlakım, çalışma prensiplerim ve sistemlerim bence kesinlikle oradan geliyor. Sonrasında üniversite hayatı başladı. Osmangazi Üniversitesi’nde ne akala ise maden mühendisliği kazanıp okumaya başladım. Ne zaman ki yer altına bir madene staja gittim, eve geldiğimde öksürürken siyah duman attığımı gördüm. O an maden mühendisliğini bırakma kararı aldım. Dedim Volkan Uca! Senin ne işin var maden falan sen müzikte kal. Sonrasında 3 yıllık Amerika ve ardından 1 yıllık İngiltere müzik eğitimi serüvenlerim oldu. Buralarda kendime bir şeyler katmak, bu işin sınırlarını erişmek, müziğin ilgimi çeken konularına odaklanarak öğrenmek ve işin sonunda da başarılı olmak için kedimi en son sınırlarına kadar zorladım. Çok zor günler geçirdim, zorlandım, çok ağladım, pes etmenin hep eşine geldim, aile hasreti çektim, en zor olanı da yabancı bir ülkede, kültüre, dile, insan davranışlarına, gece hayatına, yemeklere, içtikleri sulara gibi bir çok şeye alışmam adapte olmam baya zaman alsada asla pes etmedim, düştüm kalktım, denemeye devam ettim. 39 yaşına gelmiş olsam da hala üretmeye ve denemeye devam ediyorum ki doğum günü ayım olan ekim ayında ünlü Hollandalı yapım şirketi Spinnin’ Records, yapmış olduğum “I Can’t Be” remiksini yayınladı ve özel bir animasyon klip yaptırdı. Klibi 30 milyon takipçili YouTube kanallarında paylaştı. Bu benim için başka bir başarı basamağı idi. O basamağı da artık geride bıraktığımı düşünüyorum. Sıradaki lütfen.

House tınılarını Türk motifleri ile birleştiren dalganın öncüsüsünüz. Başarılı yapım şirketlerinin ve dünya çapında sanatçıların kapılarını açan da bu yaklaşım olmuş. Bu yaklaşımın ilk ürünü “Istanbul”, en çok dinlenen parçalarınız arasında hala. Bu yönde üretme motivasyonunuzu nereden geliyor? Bu başarının bir anahtarı var mı; perde arkasını dinlemek isteriz.

Aslında “Istanbul”dan da çok öncesi var, 2009, “Siddharta, Spirit of Buddha - Bar, Vol. 5: Budapest” albümünde yayınlanan “Anatolian Sax” ile başladı aslında bu serüven, sonrasında müziğine, tarzına, kişiliğine ve özellikle vizyonuna aşık olduğum Barış Manço’nun bence en güzel ve özel şarkısı “Dönence”ye 2011 yılında, büyülü melodisine klarnet çaldırdığım kimsenin denemediği bir tarz remiks yaptım ve tamamen Barış Manço anısına. Maddi kazanç beklentim olmadan, promosyon olarak yayınladım. Ne mi oldu? Olay oldu. Her yerdeydi. Bu remiks ile gözler, kulaklar bana döndü. 3 yıl sonra “İstanbul” geldi. Eypio ile 2014 yılında house ritimlerini, bass yürüyüşlerini, Türk ezgileri ve rap vokallerle harmanlayarak deep house türünde bir melez “Aşk” şarkısını yarattık sonrasında ismini hatırlamadığım ömrünü tamamladığı için geriçektiğimiz bir çok denemem de oldu.

Motivasyonum öncelikle 39 yıldır hiç işe gitmemiş olmam, işe gider gibi her gün 39 yıldır beni bir an bile yalnız bırakmayan sevgilim Müzik’e gitmem olduğunu düşünüyorum. İşin ne müzik, aşkın ne müzik, hobin ne müzik, ne yapıyorsun müzik, ne pazarlıyorsun müzik, ne satıyorsun müzik, nerden para kazanıyorsun müzik. Bundan daha iyi nasıl bir motivasyon olabilir ki! Sonrasında motivasyonumu parçayı yaparken yaşadığım duygularımdan, düşüncelerimden, hüzünlerimden, özlemlerimden, anılarımdan, hislerimden, haykırışlarımdan, mutluluklarımdan alıyorum.

Bu araları merak edenleriniz varsa, esinlenmek için çokça 90’larda yapılmış şarkıları dinliyorum, analiz ediyorum, sonrasında doğadan, hayvan dostlarımızdan ve onların minimal yaşamlarından, antik medeniyetlerden, minimalizmden ve uzaydan değişik ilham ve fikirler arayışı içerisindeyim. Başarının anahtarı ve perde arkasında en önemli parça ve anahtar kelime bence DENEME ve DENEMEK. En önemlisi de denerken hiç PES ETMEMEK, durmamak, yorulmamak, o olmadı diğer, diğeri olmadı öbürü, öbürü olmadı bu, hep oldurana kadar denemek lazım, Denerseniz şans doğar +1 olursunuz. Denemezseniz şansınız olmaz. Denerseniz büyür, gelişir, yanlışları ve başka bakış açıları bulursunuz, yeni insanlarla tanışırsınız. Bir sürü şey, sizler anladınız…

Konu “Istanbul”la açıldı onu da eklemeden geçmek istemiyorum. 2023 model yeni bir “Istanbul” versiyonu çok yakında sizlerle olacak.

Kariyerinizin başından bu yana çalışmalarınızın temellerini oluşturan house tarzını geride bıraktınız bu sene. Sound’unuz nasıl evrildi? Değişime giden bu yolda ilham kaynağınız ne oldu?

Açıkçası kendine özeleştiri yapabilen çok farkında biriyim, bir şey yanlış ise, para yapmıyor, ya da eskide kalmış ise orda kalmayı ve inat etmeyi sevmiyorum, hemen doğrusunu öğrenmeyi, para edenini bulmayı, veya kendimi güncelleme yoluna gidiyorum. “Istanbul” öncesine bakıyorum; parçalarımın içinde hep duygular, hisler, yaşanmışlıklar, anılarım ve benzeri şeyler varmış, dinlediğimde beni bile alıp götürenleri, yerden yere vuranları oldu yaparken. 500,000,000 kez dinlememe rağmen. Birçok arkadaşımın, abimin uyarmasına, gitmen gereken yönün melodik house & techno, progressive house, afro house, organic house ve indie dance olduğunu bana defalarca söylemelerine ve uyarmalarına rağmen açıkçası o dönem “Istanbul”dan sonra tech house ve bazı house türlerine gitmemdeki nedeni ben de bulmuş değilim. Eskiden yaptığım ve performanslarda çaldığım tarzdaki müzikler; isteklerime cevap vermediğini, keyif almamaya başladığımı, kendim için duygulardan, hislerden mahrum olduklarını fark etmeme sebep oldu. Sonrasında da bu bana söylenen tarzları dinlemeye, araştırmaya, takip etmeye başladım. Cidden aradıklarım bu müzik tarzlarında idi. Evet, kesinlikle yanlış yöne gittiğimi düşünüyorum. Neyse ki, zararın neresinden dönerseniz kardır diyerekten, 2022 yılının başında sound’larımı yenilemeye, sertleştirmeye, yoğun ve karmaşık duyguları işlemeye, sinematik ve dramatik dokunuşlarla melodik house & techno, progressive house, indie dance türlerinde denemeler yapmaya karar vererek, hemen hayata geçirdim.

Bahsi geçen değişimle paralel olarak bu yaz “Unknown Elements” isminde yeni bir projeye imza attınız. Buradaki vizyon nedir? Parça seçimleri dahil yaratıcı süreçte öncelikleriniz neler?

“Unknown Elements” projesindeki en büyük vizyonum insanlara dokunabilmek, hislerine ortak olmak, anılarına geri götürebilmek, duygularını okşamak, iç dünyalarında yolculuk etmelerini sağlamak, duymadıkları lezzetlerle dans etmelerini sağlamak ve en önemliside onlarla duygusal ve hissel olarak bağ kurmaktı. Bunu yapmak için de “Unknown Element” projesi altında Spotify ve YouTube’da her ay güncellediğim ve özenle seçtiğim Melodic House & Techno, Indie Dance ve Afro ve Progressive House parçadan oluşan çalma listeleri, Beatport ve Traxsource’ta her ay düzenli olarak 10 parçadan oluşan indirilebilir listeler yapıyorum. Her hafta Salı akşamı saat 20.00’da Radio2019’ a yaptığım radyo programı ile her ay düzenli olarak YouTube, Apple Music, SoundCloud, Powerapp, Mixupload gibi platformlardan tamemen ücretsiz promosyon amaçlı yayınladığım 1 saatlik özel setleri dinleyicim ile buluşturuyorum.

Proje kapsamında ilk performansı, ADE kapsamında Amsterdam - Lunar Bar’da gerçekleştirdim, 17 Aralık’ta Mozambique Maputo da yapılan Sabor Do Verao Festivali’nin ana sahnesine misafir oldum, 24 Aralık’ta Emre Şenol ile birlikte The Sin Records’un sunumuyla Eskişehir Club2020 ve 30 Aralık’ta Lübnan Faqramoon’da yapılacak olan 2 günlük festivalde performanslarım olacak.

2023 için de süprizlerimde yolda. Birçok bombam daha var. Performans programlarımı takip etmek benimle ilgili gelişmelerden haberdar olmak isteyen herkesi www.volkanuca.com'a bekliyorum.

Son olarak da, listelerime, setlerime ya da performans programıma alacağım parçalar kesinlikle üstte bahsettiğim kriterlerimi karşılamalı, hatta üstteki kriterler çerçevesinde beni etkilemeli.

2017 yılında hayata geçen The Sin Records’dan bahsedelim isteriz. The Sin etiketli albümler Beatport ve Traxsource gibi dijital platformlarda da yayınlanıyor. The Sin’de misyon nedir? Kimler içindir? The Sin’in gelecek hedefleri nelerdir?

2017 öncesinde 2008-2009 yıllarında kurduğum ve yönettiğim etiketim Uca Records vardı, 2013 öncesine kadar Spotify, 2015’e kadar Apple Music gibi platformlar yoktu ortada. Sadece parçalar internet üzerinden indirilip, mobil ya da masaüstü cihazlarında müzik çalarlar ile dinlenebiliyordu. Traxource, Beatport, Juno, Djtunes gibi öncü parça indirme siteleri vardı. Hatta hepsine aynı anda parçalarınızı servis eden distribütör sistemler de yoktu. Hepsinin kendi paneline girerek parçaları ve çıkış tarihlerini organize ediyorduk. Çok yorucu ama çok geliştirici oldu benim için bu dönemler. O dönemlerde ismini belirttiğim birçok portta da güzel liste başarıları elde ettik.

2013 yılında akış oynatma, sanatçılara parçaları hakkında ciddi veri ve gelir sağlayabilme gibi birçok özelliği ile Spotify müzik endüstrisine bırakılmış bir bombaydı. Ve patladı. Müzik üreten ve pazarlamak isteyen herkes için devrim ve özgürlüktü Spotify. BOOM, Şu anda çeşitli kaynaklardaki verilere vgöre Spotify’ın 273 milyon ücretsiz, 195 milyon premium olmak üzere toplamda 456 milyon kullanıcısı var. İnanılmaz.

İşin değişmesinden sonra 2015’te Apple Music ve arkasından Deezer gibi birçok yeni akış uygulaması ve internet sitesi geldi. Bir yandan müzik üretimine devam etmek, bir yandan da bu devrime ayak uydurmayı nasıl başarabiliriz diye araştırıyor ve sistemleri öğrenmeye çalışıyorduk. Sonrasında dijital dağıtıcılar ortaya çıktı, Her siteye, uygulamaya ayrı ayrı girerek parçaları ve çıkış tarihlerini ayarlama, yayınlama devri de kapandı. İşler çok kolaylaştı. Bu da ayrı bir devrimdi. Parçalarınızı tüm dijital müzik sitelerinde, uygulamalarda yayınlamanız ve parçaları yaptığınız markanızı pazarlamak hiç bu kadar kolay olmamıştı.

İlk kez 2014 yılında Uca Records etiketinden “Istanbul” adlı parçamı yayımladık. Kısa sürede bir hit oldu. Neredeyse 20 yıldır birlikte çalıştığım menajerim Sinan Siner ile birçok ülkeye ve şehre performansa gittik. Seyahatlerimizde bu işi daha nasıl geliştiririz, güçlerimizi nasıl birleştiririz gibi konuları hep masaya yatırdık. 2016 yılın sonunda Hakan Akkuş’un bize elindeki bomba “I Can’t Be” ile gelmesi ile 3 yıldır konuşup planladığımız The Sin Records projemizi hayata geçirdik. İlk şarkıda. BOOMMM.

Sizin anlayacağınız The Sin Records macerası Hakan Akkuş’un “I Can’t Be” parçası ile başladı. 40 milyon Spotify dinlenmesi, 200 milyon görüntülenmesi olmasına rağmen 5 yıl aradan sonra parçayı yeniden pazarlamak üzere Hollanda merkezli ünlü plak firması Spinnin’ Records bizlerden 10 yıllığına kiraladı.

Vizyon ve misyon kelimeleri, Sinan ve benim için çok önemli. Vizyon, bizler için gelecekte neler yapacağız, planlarımızı, projelerimizi ve benzeri her şeyi; misyon ise üstlendiğimiz görevleri ifade ediyor. The Sin Records’ın misyonunda ilk kurulduğu zaman, iyi müzik yapabilen, kaliteyi bilen, markası ve müziğini pazarlamak için çalışan, sanatçı arka planına önem veren, sosyal medyasını çalıştırmayı başarabilen Türk prodüktör ve DJ’lerinin parçalarını tüm dijital müzik platformaları üzerinden dünya vitrinine çıkarabilmekti. Bu misyonumuz artık sadece Türk prodüktör ve DJ’lerinin parçalarını yayınlamaktan çok öteye geçti. Dünyanın her yerinden demo alıyoruz. Başarılı pek çok büyük ismin parçalarını yayınladık ve yayınlamaya devam ediyoruz. Spinnin’ Records, Klaphouse gibi birçok ünlü plak firması ile flörtleşiyor, iş birliktelikleri yapıyor ve kataloglarımızı onlara dinletiyoruz. Birçok YouTube kanalı, Spotify çalma listeleri ile anlaşmalarımız var. Radyo programları yapıyoruz, Uzunca bir süre proje ve planlamadan sonra sanırım ilk dijital etiket olduğumuza inanıyorum. Sanatçılarımız dijital sözleşmelerimizi dolduruyor ve imzalıyor. Doğaya saygı kapsamında etiket olarak kağıt olayını 2022 yılında sonlandırdık. Sistemimizi robotlar denetliyor, DJ ve radyocu arkadaşlarımız için ücretsiz çıkardığımız parçaları indirebilecekleri özel şifreli alanlarımız var. Instagram Music’te sanatçılarımızın parçalarını profilleri ile eşleştirebilen, yönlendirme sağlayabilen nadir etiketlerden olduğumuzu düşünüyorum. Yakında da müzik yatırımı üzerine olan projelerimi hayata geçirmeyi planlıyorum, Denemelerini yapıyorum, Beta’dayız. Yakında bunlarla ilgili de sürprizlerim olacak sizlere. Takipte kalın lütfen. Gelecekte hedefimiz, Spinnin’, Toolroom ya da Ultra gibi profesyonellikte bir etiket olmak. Bunun içinde çok çalışıyorum ve çalışıyoruz. Onlarla her yaptığımız ortak işlerden bu hedeflediğimiz aşamaya gelebilmek için çok fazla yapboz parçasını birleştiriyor, deneyimimize deneyim katıyor kendimizi geliştiriyor, onların bu süreçlerin nasıl yaptığını ne adımlarla ilerlediklerini, olaylara gelişmelere nerelerinden baktığını öğreniyoruz. Kesinlikle para verseniz, arasınız bu gibi eğitici öğretici deneyimleri asla satın alamaz veya bulamazsınız. Hepsi paha biçilemezler. Sonrasında bakalım neler olacak… Bizler de heyecanla ve merakla sizler gibi bekliyoruz.

“I Can’t Be”nin The Sin Records’dan Spinnin’ Records’a devir sürecini ve deneyimlerini, ayrıca “I Can’t Be” için yaptığınız remiksten, remikse yapılan özel animasyon klipten ve Spinnin Records’ın bunu özel olarak 21 Ekim’de yayınlama hikayesinden de bahseder misiniz?

Yukarıda az çok “I Can’t Be”nin bize gelme, yayınlamamızla ilgili olarak The Sin Records’un başlangıç hikayesinden bahsetmiştim. “I Can’t Be”, 2017 yapımı bir parça olsa da hala popüler, gelir elde eden ve özellikle TikTok’ta videolar için hala çok fazla talep gören bir parça. Hatta parça kullanılarak TikTok’ta binlerce video çekilmiş. Platformdaki bu popülerliğin farkına varan birçok etiket bizimle iletişime geçti. Şartları ve teklifleri bizi açıkacası mutlu etmedi. İlk yayınladığımız ilk katalog ve hit olmuş parçamızı, o şartlar altında kimseye vermek istemedik. Son olarak konu ile ilgili Spinnin Records’dan özel bir teklif ve şartların olduğu e-posta aldık. Sonrasında da Hakan ve menajeri ile görüşerek ortak aldığımız karar sonunda parçayı ve önceden yapılmış remiksleri, Spinnin’ Records’a vermek, şartları iki taraf için daha iyi yapabilmek, sözleşme aşamasına geçebilmek için isteklerimizi ve taleplerimizi belirttik. Bir hafta boyunca bu konu üstüne konuştuk. Sonunda herkesi mutlu edecek, gönlünü yapacak şekilde projenin haklarını 10 yıllığına Spinnin’ Records’a devrettik. Sözleşme süreci 3 hafta kadar sürdü. Bu sürede sözleşme maddelerinden birinde parçanın remiksler için parçanın kanallarını da devredeceğimiz yazıyordu. Parçayı yayınlamamızdan, Hakan’ın yapmasının ardından 5 yıl geçmişti. Parçanın kanalları bende de Hakan’da da vardı ama nerdeydi :) Hemen Hakan’ı aradım, parçanın kanallarını hızlıca bulabilir misin dediğimi hatırlıyorum? Sözleşmenin bu maddesine yanıt verebilecek miydik diye düşünürken Hakan 5 dakika için parçanın sözlerini ve kanalları bana attı. Sözleşmenin tüm maddelerine yanıt verebiliyorduk ve karşılayabiliyorduk. Tereddütsüz herkes adına imzaları attım. Kanallar bana geldiğinde sözleşme süreci devam ediyordu, ben de bir yandan yeni sound’lar arayışında yeni denemeler yapıyordum. Elimde 7-8 proje vardı. İmzayı atmanın heyecanı ve elimdeki projelere ne yapabilirim arayışındaki ben. Hakan’dan gelen kanalları yarım projelerimle adapte etmeye çalıştım. Değişik denemeler yaptım. İlk gün hiç bişey olmadı 2. gün de 3. gün de. Ayrıca yapacağım remiksin çok iyi, iddialı olmasını ve Spinnin’den yayınlanmasını çok istiyordum. 4. gün tüm ilham perileri toplanıp bana geldi sanki adeta. 4. günün gecesi remiksi tüm hatlarıyla neredeyse bitirdim. Sabah ilk işim, çalışmamın ana hatları üzerinde değişik denemeler yapıp geri bildirimler için güvendiğim arkadaşlarıma yolladım. Aldığım geri bildirimler çok olumlu ve iyiydi, dinleyenlerden gelen fikirleri ve önerileri de üstüne koyarak remiksi son haline getirip önce Hakan’a yolladım, müthiş geri bildirimler aldıktan hemen sonra Spinnin’ Records A&R direktörü ve bu konularla ilgilenen diğer kişilere fikir edinebilmeleri için yolladım. Ayrıca remiksin mixing ve mastering aşamasında olduğunu, 5 gün içinde hem radyo hem de uzun versiyonunu bitmiş şekilde yollacağımı dile getirdim. Kendilerinden de harika geri bildirimler alınca hemen mixing ve mastering aşamaları için Doğuş Cihan’a yolladım ve çekinerek ilk kez hızlı şekilde 3-4 günde halletmemiz gerektiğini söyledim. Sağ olsun Doğuş da 3 günde remikse öyle güzel mixing & mastering yapmış ki, etkilendim, diyebilecek kelime ve verebilecek revizem yoktu. Her şey istediğim gibi olmuştu ve harikaydı. Tekrar teşekkürler Doğuş Cihan. Sonrasında remiksin final versiyonları ve kapağı gibi gerekli her şeyi hazırlayıp kendilerine ilettim. Pazarlama ve parçaları çıkarma ile ilgili nasıl bir yol izleyeceklerdi merak ediyorduk. Sonrasında çıkış tarihleri, nasıl ilerleyecekleri, neler yapılacağı, bizlerden neler isteneceği gibi konularda zamanla netleşti.

Orijinal ve önceden yapılmış remiksleri çalma sayılarını kaybetmeden linkleme yoluyla devralmak; tüm ekibin beğenisini almış ,taptaze ellerine ulaşmış, önceden kimsenin duymadığı günümüz sound’ları kullanılarak yapılmış remiksin üstüne gitmek, önceden “I Can’t Be”yi dinleyip sevmiş 250 milyon kişiye yeni bir versiyon sunmak, yeni remiks için özel pazarlama, pazarlama çalışmaları ve özel bir animasyon klip yapmak istediklerini belirttiler. Böyle düşünmelerine, ekipçe böyle bir karar almalarına çok şaşırdık. Çıkış tarihi geldi, 21 Ekim Cuma idi. O arada klip üzerine birlikte düşünmeye başladık. Ana fikri bulduk. Sonrasında animasyon videonun yapımı için startı verdik. Bu arada 20 Ekim’de ADE için Hollanda’ya gidiyordum, 25 Ekim doğum günümdü, Spinnin’ Records, Hollanda’nın en başarılı ve ünlü plak şirketiydi. Benim remiksi yayınladıkları gün ben ADE’de Amsterdam’da olacaktım. Bu bir şaka olmalıydı dedim her şey sanki bana doğum günü hediyesi gibiydi, sanki biri önceden hepsini planlanmıştı. Sonrasında ana fikre göre yapılmış 1 dakikalık bir video geldi. Hakan da ben de çok beğendik, devam etmelerini rica ettik. Son hali de birkaç gün içinde bizlere ulaştı. Ufak tefek revizeler ile videoyu son hale getirdik. Yeni remiks, 21 Ekim’de tüm dijital müzik platformlarında yayınlandı Remikse özel hazırlanmış animasyon klibi de eş zamanlı olarak aynı gün YouTube kanallarında paylaştılar.

Para harcasam, istesem, arasam bulamayacağım bir deneyimdi bu benim için, çok eğitici öğreticiydi ayrıca bana birçok şey kattı ve öğretti. Kendimi ve The Sin Records etiketini bu denli güzel ve büyük bir iş ile denemiş olduk. Böyle işlerle, lisanslamalarla, büyük şirketle baş edip edemeyeceğimizi, sürecin bizi zorlayıp zorlamayacağını, “karşı tarafın taleplerine cevap verebilecek miyiz?” gibi yanıtını aradığımız pek çok sorunun cevabını aldık ve bu gerçekten büyük bir sınavdı bizler için. Hallettik ve sınavı geçtik. Sırada yeni deneyimler ve sürprizler var.

Yakın gelecek ve 2023 için hedefleriniz neler?

Aslında kendime 2023 ve ilerisi için küçüklü büyüklü hedefler koydum ve onlar doğrultusunda yol alıyor, taktik ve stratejiler geliştirerek çalışıyorum, artık hedeflere doğru giderken hedeflerim ile aynı frekansta titreşim yani enerji yaymam ve onlara ulaşıp kendime çekebilmem için aynı frekanslara titreşime uyumlanmam gerektiğini biliyorum. 2023’te yine asker disiplininde üretmeye ve çalışmaya devam etmeyi planlıyor, The Sin Records etiketi ve Volkan Uca markasını çok daha büyük başarılara taşımayı planlıyorum. Pandemi öncesindeki gibi dünyanın birbirinden farklı ülkelerinde ve şehirlerinde canlı performanslara imza atarken, oraları gezmeyi, kendimede güzel vakitler ayırmayı planlıyorum. Ama ne kadar planlasam da yukarıda bahsettiğimiz üzere planda olmayan güzel ve özel olabilecek değişiklikler veya fırsatlar çıkabiliyor. Ama bunlar farkındaysanız sadece müzik üretmekle olmuyor. Her şey müzik üretiminin yanında eşzamanlı ve stratejik olarak yürümeli. O yüzden aklımdaki tüm projeleri hiç bekletmeden çok hızlı hayata geçirmeyi hedefliyorum.

Başarılı birer DJ ve prodüktör olma yolunda olanlara neler iletmek istersiniz?

Bizim zamanımızda bilenler mutlaka vardır; cep telefonu denen bir şey yoktu, Intel Pentium 2 diye hatırladığım 386 / 486 MHz bilgisayarlar çıkmıştı, insanlık o dönemlerde internet ile yeni tanışıyordu. 146 denen yerden çevirmeli telefondan internete bağlanıyorduk, çok pahalıydı ve yavaştı. Hiç unutmuyorum, bağlanırken önce numaranın çevrilme sesi sonrada garip bir ses geliyordu. Sonrasında Napster çıktı, sonrasında evde CD çekebilen CD yazıcılar 4x hızında CD çekiyordu, bir CD çekmek 5-6 saat sürüyordu, bazen daha da yavaş. Bir şarkıyı bulup indirmek için zaman zaman 24 saat beklediğimiz oluyordu. Araştıracağımız, merak ettiğimiz şeyleri ve okul için ödevlerimizi ansiklopedilerden arayıp bularak yapardık.

Şimdi içerikleriniz ve müziğiniz dahil her şey, teknoloji ve sosyal medya sayesinde herkesin cebine girebilir, kendinizi ve işinizi hızlıca tanıtabilir ve pazarlayabilir, müziklerinizi insanlara hızlıca ulaştırabilir, dinletebilir veya reklam yapabilirsiniz. İnsanlarla hızlıca bağ kurabilir ve güzel hayran kitlesi yaratabilir, istediğiniz bilgiye anında, kolay ve hızlı şekilde erişebilirsiniz. Yarattığımız marka ve müziklerinizi bu kadar üst düzey teknoloji, sosyal mecra, müzik pazarlama, işleri kolaylaştıran uygulamalar ve benzeri velinimetler varken bunları en iyi ve en efektif şekilde kullanmayı, öğrenmeyi, güncel tutmalarını, sürekli yeni müziği ve sound’u takip etmelerini, çokça dinleyip analizler yapmalarını, dinlerken esinlenerek projeler, içerikler üretmelerini, tamamen ücretsiz olan günümüz teknolojisini ve sosyal mecrayı çok iyi kullanmalarını tavsiye ederim ki sanırım gençleri ve yeni başlayanları en çok zorlayan konu da bu.

Ayrıca en iyi yatırım aracının kendileri olduğunu hatırlatmak isterim, Ben bugüne kadar lükse yapacağım yatırımları kendi eğitimime ve gelişimime yaptım ki ne kimse gelip onu benden alabilir ya da çalabilir, ne de herhangi bir şey ile yok olabilirler. Ne kadar çok bilgi ve deneyiminiz varsa da bunları paraya dönüştürme ihtimaliniz de çok artar. Ayrıca kesinlikle kişisel gelişime ve kendilerine zaman ayırmalarını, hayatlarını, düşüncelerini, yaptıkları parçaları minimalleştirmelerini ve basitleştirmelerini, okuyup, araştırmaya, kesinlikle parça yapmanın haricinde pazarlanması için çok daha fazla şeyin yapılması gerektiğinin bilincine varmalarını, ayrıca belli oranda parçaları için yaratım yapmaları gerektiğini hatırlatmak isterim. Olabiliyorsa uyurken para kazanabilecekleri yani pasif gelir elde edebilecekleri sistemleri araştırmalarını ve kurup, geliştirmelerini de şiddetle öneririm. Bunu başardığınızda her konuda özgürleşiyor ve kafanızda hiçbir maddi kaygı olmadan müzik üretimine odaklanabiliyorsunuz. Müzik üretmek, parça yaratmak zaten kaygılar gibi şeyler ile olacak bir şey değildir. Kafanın her konuda rahat olması gerekir. Tek bir projeye odaklanın. Titreşimi, enerjiyi ve odağı başka projelere dağıtmayın. Unutmayın, büyüteci sadece çok iyi odaklarsanız odaktaki şeyi yakar veya ateşe verir. Bitirme tarihi belirleyin, bu maksimum 3-5 gün olmalı. Başladığınız enerjiyle parçayı hızlıca bitirin, çok ara verip o ilk heyecanı ve enerjiyi kaybetmeyin. Yoksa o da bitmeyen parçalarınız arasındaki yerini almaya mahkum olur.

༺༻

Volkan Uca'nın diskografisindeki tüm yapımları buradan inceleyebilir, Future Forward'ın Apple Music'teki miks serisi için hazırladığı yeni setini aşağıda dinleyebilirsiniz.

Sonraki Sayfa
Yükleniyor...
Yükleniyor...