Menü
Ana Sayfa En Son Haberler Menü
İncelemeler

Elektronik Müzik 101

Bölüm 4: Techno

  • YALIN DENİZ ÖZCAN
  • 8 Nisan 2020

Dans müziğinin birleştirici gücünün önemini daha derinden hissettiğimiz, normal hayatımıza geri dönmek için sabırsızlandığımız bu süreçte sınırlarımızı aşmanın farkındalığıyla başlattığımız #YOUCANSTILL içerik serimizin bir parçası olan Elektronik Müzik 101 yazı dizimizin bu yeni bölümünde, içinde bulunduğumuz 2000’lerin ilk çeyreğinde popülerliği hızlı bir şekilde artmaya devam eden elektronik müziğin önemli türlerinden biri techno’yu ele alacağız. Çıkış yeri Detroit olan bu tür, günümüzde dünya çapında 1,5 milyar insan tarafından dinlenerek ve 7,1 milyar dolarlık piyasa değeriyle, günümüz müzik piyasasında kendine önemli bir yer edinmiştir.

Techno ilk olarak 1980’lerin başında, sanayileşme ve makineleşmenin en yoğun yaşandığı Amerikan şehri olan Detroit’te kendini göstermiştir. İkinci sanayi devriminin Detroit’te yaşandığı düşünülürse, techno gibi elektronik seslerle bezenmiş bir türün burada doğmuş olması pek de şaşılacak bir durum değildir. Elektronik müziğin diğer türleri gibi genellikle 4/4’lük bir ritim yapısına ve 120-150 BPM arasında değişen bir hıza sahiptir. Tamamen elektronik enstrümanlar, yani drum machine, sequencer, synthesizer gibi aletler ve dijital ses işleme istasyonlarından (DAW) yararlanarak üretilen müzik tamamen elektronik tınılara sahiptir. Bas partilerinde funk ritimlerinin kullanılmasının yanında, bu tınılar tamamen elektronik bir hale büründürülmüştür. Tekrarlı ritim kalıplarını temele alan techno’da önemli olan nokta bas ve ritim partilerinin arasında yakalanacak olan sinerjidir. Dönemin neredeyse bütün müzik anlayışını değiştirmiş olan Alman Kraftwerk grubu, onun ardılı ya da dönemdaş olan Japon Yellow Magic Orchestra ve elektrik funk tınıları üzerinde oynayan George Clinton elektronik müziğin parlayan bu yeni türüne fazlasıyla etki etmiştir. Türün adı, optimistik fütürist yazar Alvin Toffler’ın “Üçüncü Dalga” kitabından türetilmiş olup, techno’nun kendisi de fütüristik bir yapıya ve felsefeye sahiptir. İlk dönemlerinde techno günümüze nazaran çok daha dar bir sosyoekonomik tabakaya hitap etmekteydi. Ortaya çıktığı Detroit’te garage house yüksek zümreye hitap ederken techno alt tabakanın müziği konumundadır. 80’lerin sonlarında house müzik moda, dizayn ve yenilikçi sıfatlarıyla tanımlanırken, techno için endüstriyel, zorlu ve dehşetengiz tanımlamaları kullanılır. House müziğe “diskonun intikamı” benzetmesinin yakıştırıldığını varsayarsak, techno için “funk’ın intikamı” denilmesinde bir sakınca olmasa gerek.

1970’lerde Michigan Belleville’de lise arkadaşları olan ve ardından beraber Detroit’e taşınarak, Belleville Three olarak anılan, birinci dalga techno'nun gelişimi ve popülerleşmesinde önemli rol oynayan Juan Atkins, Derrick May ve Kevin Saunderson (bazı kaynaklarda Eddie Folkes’u da içine katarak Belleville Four diye de adlandırılmaktadır) bu tür ve sonrasında “Detroit Techno” olarak anılacak tür için kilit isimlerdir. Techno'yu, Juan Atkins şöyle tanımlamıştır; "Müzikal bir yapıya sahip teknolojiden ziyade teknolojik bir yapıya sahip müziğin kendisinin, farkında olunsun ya da olunmasın, dinlediğiniz müziğin teknolojiden ortaya çıktığını zaten göstermektedir. Şu farkla ki, techno bu durumu tamamen kabullenip açığa vurur. Belleville Three’nin diğer bir üyesi olan Derrick May ise, “Techno Detroit gibi, tamamen hatalı. George Clinton ve Kraftwerk’in aynı asansörde mahsur kalmış hali gibi” demiştir.

Türün Detroit’te yaygınlaşmasını sağlayan bir diğer etmen ise, dönemin önemli radyo DJ’lerinden Electrifying Mojo’dur. Mojo, Detroit radyoda yaptığı programıyla yenilikçi, dramatik ve eklektik bir yaklaşım sergilemektedir. Derrick May, 2010 RBMA (Red Bull Music Academy) Bass Camp Japan’da yaptığı konuşmasında, Mojo’yla tanışmak için 15 yaşındayken annesi uyuyunca arabasını kaçırıp, Mojo’nun programdan sonra bir şeyler yemek için uğradığı kafede yaklaşık 3 hafta boyunca onun gelmesini beklediğini söylüyor: “Mojo’nun programı genelde sabaha karşı 4-5 gibi bitiyordu ve oraya geleceğinin de bir garantisi yoktu, ben de sadece bekledim.” Yaklaşık 3 hafta sonunda Mojo kafeye gelmiş ve kafenin sahibi vasıtasıyla May, Mojo’yla tanışabilmiş. May’in tanışmayı istemesindeki amaç, arkadaşı olan Juan Atkins’in “Alleys Of Your Mind” parçasını ona dinletebilmekti. Bu parçanın radyoda ve Mojo’nun programında yayınlanması techno ve Belleville Three için önemli bir adım olmuştur. Bu önemli adımın ardından müzik piyasasında kendini göstermeye başlayan Belleville Three zamanla kendi plak şirketlerini de kurdu. 1985 yılında Juan Atkins Metroplex, 1986’da Derrick May Transmat ve 1988’de Kevin Saunderson KMS plak şirketleriyle türün Detroit’teki lokomotifi haline gelirler.

Tür Amerika’da ortaya çıkmasına rağmen 80’lerin sonlarına doğru Londra acid house sahnesinde kendini gösterene kadar görece yerel bir tür olarak kalmıştı. Londra’da popülerleşen tür bir anda bütün Avrupa’ya yayılır ve Belleville Three gibi bu türü Detroit'ten şekillendirmiş olan müzisyenler artık Avrupa’da bir yıldız konumuna gelirler. Avrupa’da popülerliği gün geçtikçe artan, Belleville Three’nin başını çektiği ilk dalga techno'nun ardından, özellikle Almanya ve Belçika’da türe yeni bir ses çehresi getiren LFO, Aphex Twin, Richard H. Krik ve B12 gibi sanatçıların başını çektiği yeni bir dönem başlar.

Yeni dönem Avrupalı techno prodüktörleri, türün Avrupa elektronik müzik sahneleriyle olan bağını perçinlemek için onu yavaş yavaş trance, acid, hardcore ve gabber gibi türlerle harmanlamaya başladı. Bu değişim techno'da iki farklı görüşün oluşmasına neden oldu. Bunlardan ilki klasik Detroit stilini benimserken diğeri ise Kıta Avrupası’nın kendi estetiğine yaklaştırdığı şeklini kerteriz alır. Geçirdiği değişimle beraber gün geçtikçe Kıta Avrupası’nda popülerliği artan techno, Almanya ve Belçika gibi ülkelerde büyük sponsorlar yardımıyla, on binlerce insanın katıldığı devasa rave partilerinin ana müzik tarzı olmaya başlamıştır.

Kıta Avrupası ve Amerika’nın dışında, dünyanın diğer ucunda da techno'nun etkisi görülmeye başlanır. Japonya da techno sahnesine kayda değer sayıda adını duyurmuş sanatçı çıkarmıştır. Susumu Yokota, Ken Iishi ve Naohiro Fujikawa (Bisk) bu sanatçılardan dünya sahnesinde en popüler olmuş olanlarıdır.

Avrupa elektronik müzik sahnesinde yakaladığı popülaritenin ardından Amerika’da yeniden yükselişe geçen tür ikinci dalga Detroit techno müzisyenleri olan AUX 88, Jeff Mills, Stacey Pullen, Drexciya, Octa One, Carl Craig ve Richie Hawtin gibi isimlerle beraber yeniden değişim geçirmeye başlamıştır. Detroit techno artık daha marjinal ve underground bir hal alırken, aynı dönemde Avrupalı Aphex Twin, Autechre, Blak Dog gibi elektronik müzik prodüktörleri ise techno'yu, trip-hop ve jungle gibi diğer türlerle birleştirerek IDM (Intelligent Dance Music) türünü ortaya çıkarmışlardır. Bu tür zamanla Amerikan elektronik müzik sahnesinde kendine önemli bir yer buldu. 90’ların sonlarına geldiğimizde ise techno artık bütün dans müziği türlerini içine alan bir terim haline gelmiştir. Her ne kadar terimin bu şekilde kullanılışı yanlış olsa dahi bize türün nedenli büyük bir popülariteye sahip olduğunu hissettirir.

Her yazının sonunda olduğu gibi müziği anlamanın yegâne yolunun onu dinlemek, hissetmek ve içselleştirmekten geçtiğini düşünüyorum. Techno'yu incelediğimiz bu yazı dizisi için hazırladığım çalma listesini Mixmag Türkiye’nin Spotify profilinden takip edebilirsiniz.

'Elektronik Müzik 101' çalma listemizi Spotify'da takip edin.

Sonraki Sayfa
Yükleniyor...
Yükleniyor...